Epifiz, omurgalıların beyninde yer alan mercimek tanesi büyüklüğünde bir bezdir. Uyku paternini ve mevsimsel fotoperiyotları düzenleyen melatonini salgılar. Diğer ismi pineal bezdir.
İki hemisferin arasında talamus cisimlerinin birleştiği noktada yer alır. Kırmızı-gri renkte ve 5–8 mm uzunluğundadır. Kafa filmlerinde sıklıkla görülebilir ve genellikle kalsifiyedir.
Yapı
Epifiz, lobüler yapıdaki pinealosit kümeleri ve bunları çevreleyen bağ dokusundan oluşur. Piameterin uzantısı olan bir kapsülle çevrilidir. Ana hücre tipi pinealosit olmakla birlikte 4 tip hücre daha vardır. Özellikleri:
Pinealositler: 4-6 adet çıkıntı içerirler. Melatonin salgılarlar.
İnterstsiyel hücreler: Pinealositlerin arasında yer alırlar.
Perivasküler makrofajlar: Damarların çevresinde yer alan antijen sunucu hücrelerdir.
Pineal nöronlar
Peptiderjik nöron benzeri hücreler: Parakrin fonksiyon görürler.
Epifize, süperior servikal gangliondan sempatik uyaranlar gelir. Sfenopalatin ve otik gangliyonlardan da parasempatik lifler ulaşır. Yaşla birlikte epifizin kalsiyum, fosfor ve flor içeriği artmaktadır.
Pinealositler gözdeki fotoreseptörlerle büyük benzerlik gösterir. Bu durum, epifizle gözün ortak bir embriyolojik kökten geldiğini düşündürmüştür.
Beynin pek çok bölgesinin aksine, epifiz bezi kan-beyin bariyerinin dışında kalmaktadır.
Eskiden, epifizin, büyük bir organın işlevini kaybetmiş kalıntısı olduğu düşünülürdü. 1917'de inek epifiz ekstrelerinin kurbağa derisinin rengini açtığı bulundu. 1958'de Yale Üniversitesi'nden araştırmacılar deri hastalarında kullanmak üzere epifiz ekstreleri elde ettiler ve melatonin hormonunu izole ettiler. Bu madde belki başta planlanan etkiyi sağlamadı ama pek çok başka gizemin çözülmesine katkı yaptı. Örneğin, farelerde epifizin çıkartılması yumurtalıklarda büyümeye neden oluyordu, düzenli ışık altında tutulan hayvanlarda epifiz ağırlıkları azalıyordu ve aynı zamanda overler büyüyordu.
Melatonin, triptofan isimli amino asitten elde edilir. Üretim karanlıkta artar, aydınlıkta azalır. İnsandaki fonksiyonu tam bilinmemekle birlikte sirkadyen ritim uyku bozukluklarında sıklıkla reçete edilir.
İnsan epifizi 1-2 yaşına kadar büyür, ondan sonra sabit kalır. Çocuklardaki yüksek melatonin düzeylerinin cinsel olgunlaşmayı inhibe ettiği düşünülür. Epifiz tümörleri erken cinsel olgunlaşmaya yol açar. Ergenlik dönemi gelince melatonin üretimi düşer. Erişkinlerde, epifizin kalsifiye olması tipiktir.
Dış bağlantılar
Wikimedia Commons'ta Pineal gland ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır.
Peki, bu organ gerçekten var ve ruh ile bağlantılı mı yoksa tüm bunlar birer söylentiden mi ibaret?
Mistik öğeler hayatın her köşesinde var ve biz inansak da inanmasak da bazı 'açılanamayan' gerçekler yaşanıyor. Peki, daha önce epifiz bezini duymuş muydunuz? Kimine göre ruhla bağlantılı olan ve hayatımızı bütünüyle değiştiren bir parçamız. Bu fikri geçiştirmeden önce anlatacaklarımızı dinleyin.
Hakkında onlarca fikir üretilen, bazıları komplo teorisi seviyesine bile ulaşan epifiz bezi beyindeki küçük bir endokrin-içsalgı bezi.
Epifiz bezinin insanı ruhsal açıdan farklı bir dünyaya bağlayan üçüncü göz olduğu söylentisini duydunuz mu?
Esasen epifiz bezinin boyutları neredeyse bir nohut tanesi kadar olsa da beynin tam ortasında yer alıyor. Şekli çam kozalağına benzediği için Ingilizce'de 'pinel gland' olarak geçiyor.
Şekliyle ilgili dünya tarihinden bazı şaşırtıcı örnekler var, ona birazdan değineceğiz...
Epifiz bezini biraz daha inceleyelim. Filozof Descartes, insan ruhunun bu salgı bezinde yer aldığını iddia ediyordu...
Bir anlamda üçüncü göz vurgusu da var epifiz bezinde, yapısal anlamda gözle benzerlikleri olsa da en büyük farkı gözlerimiz ışığa duyarlı ve fonksiyonları ortamda bir ışık varsa devreye giriyor. Epifiz bezi ise tam zıt durumda, karanlık ortamda çalışmaya ve serotonin, melatonin salgılamaya başlıyor.
Epifiz bezinin tarihini günümüze dek izlemeye başladığımızda onu gizemli olarak görenleri anlamaya başlıyoruz.
Bundan 2500 yıl önce, M.Ö. 4'ncü yüzyılda Herophilis epifiz bezi üzerine çalışırken onu şöyle tanımlıyordu: Düşünce akışını düzenleyen büzücü kas. Bu tanım modern tıbbın gelişimi ve epifiz bezi üzerine yapılan çalışmalarla artık sırlar arasında olmasa da epifizin zihinsel ve fiziksel alemler arasında bir güç transferinde yer aldığını düşündürdü.
1886 yılında iki mikro anatomi uzmanının yaptığı bir çalışma ise epifiz bezini anlayabilmeyi hedefliyordu.
Graff ve Spencer ortak bir çalışma yürütmediler fakat birbirlerinden bağımsız olarak epifizin kendine has bir yapısı olmakla birlikte 'gözün' tüm önemli özelliklerine sahip olan bir yapı olduğunu keşfettiler.
Epifiz bezi aslında yapısal değişime uğrayan bir gözdü!
Fransız filozof Voltaire de bu çalışmalardan bağımsız olarak epifizin sırrını çözmek için birçok otopsi yapıyordu.
Büyük sonuçlara ulaşamadı belki ama soruların artmasına öncü oldu. Örneğin epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklerde ise daha fazla hormon salgıladığı bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya çıktı. Bir tez, ibadethanelerin bu bilgi ışığında olabildiğince yükseğe yapıldığını açıklar.
Yani yükseğe yapılan ibadethaneler tanrıya yakın olmak gayesiyle değil, epifiz bezinin daha aktif çalışabilmesine imkan sağlayarak ruhsal olarak daha fazla iletişimde olabilmek içindi.
Bu tezlerin ardından yapılan araştırmalar gösterdi ki epifiz bezi gözden gelen sinirler yoluyla çevresel ışığa tepki veriyordu...
Bu bilimsel araştırmanın yanında Hindistan’ın antik tarihindeki mistik eserlere bakıldığında epifize değinirken onun için ‘sezginin gözü’ ve ‘üçüncü göz’ olarak bahsedilmesi de kuvvetli bir tesadüften ya da tesadüfün biraz ötesinden bahsedebileceğimizi gösteriyor.
Şeklinin kozalağa benzediğini söylemiştik, hatırlayarak inceleyelim: Bu görüntü Vatikan'dan.
Roma'da katolik kilisesinin simgesi olarak kullanılan çam kozalağı epifizin sanatsal resmedilişi aslında.
Ayrıca Papa'nın asasında da benzer bir figür benzer simgeyle yer alıyor.
Epifiz bezi üzerine yapılan araştırmalar arttıkça farklı sonuçlar da ortaya çıkmaya başladı.
Doksanlı yılların sonunda Jennifer Luke, kullandığımız diş macunlarında bile bulunan sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda bir çalışma başlatıyor.
Luke, beynin tam ortasında yer alan epifiz bezinin florid için bir hedef olduğu sonucuna ulaşıyor. Epifiz bezi bedendeki kemikler de dahil diğer fiziksel maddelerden daha fazla floridi kendine çekiyordu, tıpkı bir mıknatıs gibi. Bu da epifizin görevini yerine getirememesi, bedendeki hormonal dengenin bozulmasına yol açıyordu.
Çalışmanın gerçekliği uzun süre tartışıldı, bazı araştırmalar bunun bir komplo teorisi olduğunu savlarken bazı araştırmalar bu teze destek verdi.
Luke ve ardından yapılan destekleyici araştırmalar epifiz bezini etkileyen maddelerin kullanılma amacının insan topluluklarının dünyaya ve kendilerine dair farkındalığını artırmasını engellemek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, epifiz bezi 'üçüncü göz' olabilir mi?