Koku alma, koklama veya olfaksiyon, ortamdaki kimyasalların burun vb. duyu organları vasıtasıyla algılanmasıdır.[1] İnsanda koku alma duyusu, omurgasızlara ve alçak seviye omurgalılara nazaran, daha az baskın duyulardandır; zira pek çok alçak seviye omurgalı (örneğin balıklar ve amfibiler) ortamdaki kimyasalları vücutlarının çok çeşitli bölgelerindeki reseptörler (alıcılar) ile algılar.[1] Omurgasızlarda ise burun deliği gibi kemoreseptif (kimyasal algılayıcı) boşluklara rastlanmaz.[1] Bu nedenle pek çok otorite koku almayı 'uzaktan kemoresepsiyon', tat almayı ise 'temaslı kemoresepsiyon' olarak tanımlar.[1]
Hava soluyan omurgalılarda koklama, ağırlıklı olarak, burun boşluğunun iç yüzünü (epithelium) kaplayan sinir uçları tarafından sağlanır. Bir örnek vermek gerekirse etçil memeliler, yiyecek bulmak ve tehlikelerden kaçınmak için koku alma duyusuna bağımlıdır. Etçillerin epithelium'u destekleyen türbinal kemikleri kıvrımlıdır ve daha fazla temas yüzeyi sağlar.[1] Fazladan temas yüzeyi, canlının koku alma kabiliyetini artırır.
Bazı canlılarda, burun iç yüzeyine ilaveten, damakta bulunan Jacobson organı koku almaya yardımcı olur.[1]
Koku alma, koklama veya olfaksiyon, ortamdaki kimyasalların burun vb. duyu organları vasıtasıyla algılanmasıdır.[1] İnsanda koku alma duyusu, omurgasızlara ve alçak seviye omurgalılara nazaran, daha az baskın duyulardandır; zira pek çok alçak seviye omurgalı (örneğin balıklar ve amfibiler) ortamdaki kimyasalları vücutlarının çok çeşitli bölgelerindeki reseptörler (alıcılar) ile algılar.[1] Omurgasızlarda ise burun deliği gibi kemoreseptif (kimyasal algılayıcı) boşluklara rastlanmaz.[1] Bu nedenle pek çok otorite koku almayı 'uzaktan kemoresepsiyon', tat almayı ise 'temaslı kemoresepsiyon' olarak tanımlar.[1]
Hava soluyan omurgalılarda koklama, ağırlıklı olarak, burun boşluğunun iç yüzünü (epithelium) kaplayan sinir uçları tarafından sağlanır. Bir örnek vermek gerekirse etçil memeliler, yiyecek bulmak ve tehlikelerden kaçınmak için koku alma duyusuna bağımlıdır. Etçillerin epithelium'u destekleyen türbinal kemikleri kıvrımlıdır ve daha fazla temas yüzeyi sağlar.[1] Fazladan temas yüzeyi, canlının koku alma kabiliyetini artırır.
Bazı canlılarda, burun iç yüzeyine ilaveten, damakta bulunan Jacobson organı koku almaya yardımcı olur.[1]
Burun, anatomik olarak, yüz üzerinde alınla üst dudak arasında bulunan, dışa çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı.
Koku alma organıdır. Burun boşluğu iki delikle dışarı açılır. Diğer taraftan da yutağa bağlanır. Burnun içerisinde mukus tabakası, kılcal damarlar ve kıllar bulunmaktadır. Burnun iç kısmının tüylü ve nemli oluşu sayesinde dışarıdan alınan hava nemlendirilir ve temizlenir. Kılcal damarlar sayesinde hava ısıtılır.
Koku almaçları ve duyu sinirleri burun boşluğunun üst kısmında bulunur. Bu bölgeye sarı bölge denir. Bir kokunun burun tarafından algılanabilmesi için mukus içerisinde çözünmüş olması gerekir. Çözünen madde koku alma hücrelerini uyarır. Uyartı koklama ile beyne iletilir.En çok yorulan duyu organımız burundur. Böylece koku alınmış olur.Memelilerde burundan giren hava filtre edilir, ısıtılır ve nemlendirilir. Alınan havanın filtre edilmesi yani süzülmesi, burun kılları ve mukus yüzey sayesinde gerçekleşir. Solunum havası kılcal damarlarlar yardımıyla ısıtılır. Havanın nemlendirilmesi ise mukus bezlerinin salgıları sayesinde olur.
Burun, insan organizmasında belli başlı beş görev üstlenmiştir:
Bilindiği gibi koku duyusunu beyne taşıyan sinir “Koku siniri”dir (nervus olfaktorius, 1. kafa siniri). Bu sinirin ince uzantıları burun boşluklarının “Burun üst konkası” üzerinde kalan bölümünü örten mukoza tabakasına dağılır. Böylece solunan havayla dış çevreden buruna giren koku uyarıları, koku sinirini uyarır. Burnun önemli görevlerinden biri de solunum yollarının başlangıcını oluşturmasıdır. Burun ön deliklerinden burun boşluklarına giren hava, burun arka deliklerinden (koanalar) nazofarinkse (yutağın ön üstbölümü) geçer. Hava dahasonra farinksten (yutak) aşağı doğru inip gırtlağa (larinks), oradan da nefes borusu yoluyla akciğerlere ulaşır. Burnun kemik ve kıkırdaktan yapılmış iskeleti solunum yollarının başlangıç bölümünün oldukça sert ve dayanıklı bir hava geçidi olmasını sağlar.
Burnun bir diğer önemli işleviyse solunan havanın bronşlar ve akciğerler için uygun bir nemlilik ve sıcaklık düzeyine ulaşmasını sağlamaktır. Anımsanacağı gibi burun boşlukları “Konka” denilen bölmelerle üç ana bölüme ayrılmıştır.
Burun deliklerinin içini örten mukoza damar ve salgı açısından zengindir. Solunum havası burun boşluğuna girdiğinde burun bölmeleri arasında yol alırken mukozadaki kan damarlarında dolaşan kandan ısı çekerek ısınırken yüzeyi salgıyla örtülü olan mukozadan da nem çekerek nemlenir. Örneğin 20 °C sıcaklığa sahip bir odada burundan nefes alan bir kimsede solunum havası gırtlağa geldiğinde 32 °C ısınmış ve % 98 oranında nemlenmiş olur. Aynı kişi aynı yerde ağzından soluk alacak olursa, solunum havası gırtlağa geldiğinde 30 °C ısınmış ve % 80 nemlenmiş olur. Sıcak ya da soğuk ve kuru hava gırtlak, nefes borusu, bronşlar ve akciğerler için tahriş edicidir. Burun yukarıda belirttiğimiz işleviyle solunan havanın sıcaklık ve/veya nemlilik yönünden taşıyabileceği olumsuz özelliklerini gidererek, rahat solunacak bir hava yaratmaktadır. Burnun çok önemli bir diğer göreviyse solunum havasındaki tozları yakalamaktır. Bilindiği gibi burun boşluklarının yüzeyini örten mukozanın (”burun üst konkası” altında kalan bütün solunum bölgesinde) en üst tabakası silialı epitel hücrelerine sahiptir. Silia denilen ve eldiven parmağına benzetebileceğimiz bu uzantılar, solunum havasından mukoza üzerine düşen tozlan burnun salgısıyla birlikte burnun dışına doğru adeta süpürürler. Böylece solunum havası bir ölçüde temizlenmiş olur. Burun “Mukus” (sümük) denilen bir salgı salgılar. Bu salgı hafif asit özellikte olduğu gibi, içinde “îmmün globulin A” (IgA) denilen bir bağışıklık globulini (antikor) taşır. Sümüğün gerek hafif asit oluşu ve gerekse içerdiği IgA, solunan havadaki çeşitli mikropların öldürülmesini sağlayarak solunum yollarını belli bazı canlı hastalık etkenlerine karşı korur. Bazı mikroplar ve özellikle grip, nezle etkeni olan virüsler, kirli hava, SO2, CO, kuru hava siliaların süpürme işlevlerini bozar, durdurur. Bu gibi durumlarda burnun temizleme işlevi bozulacağından, havadaki canlı hastalık etkenleri kolayca burun ve üst solunum yollarını tutup buraları iltihaplandırırlar
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin)
|
Solunum sistemi, kandaki karbondioksit (CO2) gazının oksijen gazı (O2) ile yer değiştirmesini sağlayan sistemdir.
Solunumun temel organı akciğerlerdir. Göğüs boşluğunda asılı olarak bulunan akciğerler pembemsi renkte süngersi yapıdadır. Bu pembemsi görünüm sigara içenlerde veya pasif içicilerde siyahlaşmış bir hal alır. Hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerde yaşayanlarda da sigara içilmese bile siyahlaşmış görüntü olabilir.
Solunum sisteminde burun ve ağız yardımıyla dışarıdan alınan havanın içindeki oksijen sırayla yutak, gırtlak ve soluk borusundan geçtikten sonra akciğerlere gelir. Akciğerlerde bronş ve bronşcuklardan geçerek alveollere gelir. Alveollerin iç kısmının nemli tutulması solunumu kolaylaştırmaktadır. Alveollerden kana geçer. Kan, hücrelere oksijeni taşır. Hücreler bu oksijeni kullanarak enerji elde ederler. Kan yardımıyla karbondioksit, tekrar alveollere gelir. Alveollerin içindeki kılcal damarlarda bulunan karbondioksit bronşçuk, bronş, soluk borusu, gırtlak ve yutaktan geçtikten sonra bu sefer ağız ve burundan çıkar.
Solunum sistemindeki yapı organlar şu organlardan oluşur.
Burun, solunum sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Burun içindeki kıllar ve nemli yüzey havanın içindeki tozların tutulmasını sağlar. Ayrıca burun içindeki nemli yüzey ve burun içinin kıvrımlı oluşu soğuk havalarda, havanın ısınarak akciğerlere gitmesini sağlar. Burnun en uç kısmındaki koklama sinir uçları havadaki küçük parçacıklar tarafından uyarılarak koku alma faaliyetini yapar.
Yutak, ağız ve burun boşluğunu, soluk ve yemek borusuna birleştiren kısımdır.
Soluk borusu, yutak ile akciğer arasında kalan borudur. Soluk borusunun başlangıç bölümü gırtlaktır. Gırtlakta ses telleri vardır. Ayrıca küçük dil yutkunurken soluk borusunu kapatır. Soluk borusunun iç yüzeyi nemli ve tüylerle kaplıdır. Bunlar soluk borusuna kaçan toz vb. maddeleri yakalayarak öksürük ve balgamla dışarı atar. Soluk borusunun alt kısmı bronş adı verilen iki kola ayrılır. Bronşlardan biri sağ, diğeri sol akciğere bağlanır. Soluk borusu üst üste dizilmiş kıkırdak halkalardan oluşmuştur.
Akciğerler, göğüs kafesi içinde yer alır ve akciğerler solunumun en önemli organlarından biridir. Akciğerler Plevra adı verilen sağlam bir zarla çevrilir. Akciğerleri darbe, basınç gibi dış etkenlerden korur. Akciğerler sağ ve sol olmak üzere iki parçadır. Ayrıca her bir parça lob denilen bölümlere ayrılmıştır. Sağ akciğer üç, sol akciğer ise iki lobdan oluşur. Bronşlar akciğerlere girdikten sonra daha ince dallara ayrılır. Bu ince dallara bronşçuk denir. Bronşçuklar üzüm salkımı şeklinde hava keseleri ile sonlanır. Bu hava keselerine alveol denir. Alveoller akciğer yüzeyinin daha geniş olmasını sağlar. Bu özellik solunumu kolaylaştırır. Hava ile kan arasındaki gaz alışverişi alveollerde yapılır.
Solunum kendiliğinden, sessiz, ağrısız, kolaylıkla gerçekleşir. Solunum sayısı yetişkinlerde 10-15 kez/dk, çocukta 20-30 kez/dk, bebekte 30-40 kez/dk arasındadır.
American Heart Association (Amerikan Kalp Derneği) tarafından 2010 yılında alınan kararla solunum kontrolü için uygulanan "Bak-Dinle-Hisset" yöntemi kaldırılmıştır.[1]
Bu soruların yanıtları olumsuzsa ya da ağza - burna ayna veya cam tutulduğunda buharlaşma olmuyorsa solunum yok demektir. Solunum durduğunda dokular oksijenlenemeyeceği için dudaklar ve tırnaklar siyanotiktir (morarmıştır).
Oksijen yokluğunda görülebilecek sorunlar şunlardır.
Suni Solunum
Bir kazazedenin yanına varıldığında ilk önce CAB kontrol edilerek sürekliliği sağlanmalıdır.[1]
Nabza bakılmadan hemen göğse bası ve suni solunum şeklinde TYD uygulanır (2005 kurallarından önce nabza bakılırken sağlık personeli dışındaki kişilerin bakması artık önerilmiyor).
Bu basamakta solunum yolunun açıklığının saptanması ve sürdürülmesi yapılır. Bilinçsiz ya da yerde yatan bir kişiye rastlandığında, öncelikle kişi omuzlarından hafifçe sarsılarak "iyi misiniz ?" sorusu sorulmalıdır. Yanıt alınamıyorsa, hemen baş-çene yöntemiyle baş geriye yatırılır. Eğer travma şüphesi varsa, boyun travmasına sebebiyet vermemek için "çene itme manevrası" (Jaw-thrust maneuver) uygulanır.[1].
Soluk yolunun açıklığı sağlandıktan sonra solunum kontrol edilir. Kişinin solunumu yoksa, hemen suni solunuma başlanılmalıdır. Önce, her biri bir saniye sürecek şekilde, iki kurtarıcı soluk verilir. Her soluk verildiğinde göğüs kafesinin yükselişi; soluğun ardından ise, soluk veren başını kaldırır, solunumun geri çıkışını ve bu arada göğüs kafesinin inişini izler. Verilecek soluk miktarı, göğüs kafesini yükseltecek kadar olmalıdır. Çok fazla ve güçlü soluk vermenin yararlı olmadığı tespit edilmiştir. O nedenle, bir saniye sürecek şekilde aldığınız nefesi (balon üfler gibi) verilmelidir.
Bu kategoride ürün bulunamadı.