IC ISIK AKIM LİGHT CURRENT
Bu madde hiçbir kaynak içermemektedir. (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin)
|
LED ("Light Emitting Diode", Işık Yayan Diyot), yarı-iletken, diyot temelli, ışık yayan bir elektronik devre elemanıdır. 1920'lerde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nde icat edildi ve 1962 yılında Amerika'da pratik olarak uygulanabilen elektronik bir bileşen haline getirildi. Oleg Vladimirovich Losev adlı bir radyo teknisyeni radyo alıcılarında kullanılan diyotların ışık yaydığını fark etti ve 1927 yılında bir Sovyet gazetesinde LED hakkında buluşlarını yayımladı.
Başlangıçta yalnızca zayıf kırmızı ışık verebiliyorlardı ama çağdaş ledler görünür ışık, morötesi, kızılötesi gibi çeşitli dalga boylarında, yüksek parlaklıkta ışık verebiliyor.
Düşük enerji tüketimi, uzun ömrü, sağlamlığı, küçük boyutu ve hızlı açılıp kapanabilmesi gibi geleneksel ışık kaynaklarına göre bir dizi avantajı vardır. Ancak, biraz daha pahalıdır.
LED lamba ve dijital tabela gibi çeşitli alanlarda uygulanabilmektedir.
Ayrıca
Bağlantıların her birinde karışık led çeşitleri kullanılabilir. Her çeşidin kendine göre ileri ön-gerilimi vardır. Dolayısıyla böyle bir kullanımda tüm hesaplar ayrı ayrı yapılmalıdır.
Seri bağlantıda 20 mA altında ledin ileri ön gerilimi bilinmelidir. N tane ledi birbirine seri bağlıyorsak ledlerin üzerinde toplamda U_ledT = X * U_led (ya da U_ledT = U_led1 + U_led2 + ... + U_ledN) Voltluk bir gerilim oluşur. Elimizde muhtemelen bir gerilim kaynağı olacaktır. Devreye seri olarak bağladığımız dirençte de geri kalan gerilim düşmelidir. Yani U_direnç = U_kaynak - U_ledT Led sisteminden 20 mA geçtiği bilinmektedir. Buna göre direnç hesaplanabilir: R (K ohm)= U_direnç (V) / 20 (mA)
Ledlerde mavi ışığın kullanılabilmesi ile RGB (Kırmızı Yeşil Mavi) aydınlatma mümkün olmuş ve birçok sektörde uygulama alanı bulmuştur. Özellikle Aydınlatma, sinyalizasyon ve mimari aydınlatma alanlarında diğer ışık kaynaklarının yerini hızla almaya başlamışlardır. Ledlerin enerji sarfiyatlarındaki düşüklüğünün en önemli sebebi kayıplarının az olmasıdır.
Ayrıca ömürleri oldukça uzun olan bu diyotlar diğer ampuller gibi flaman taşımadıklarından dolayı hemen her koşulda sorunsuz kullanılabilirler.
Bugün ulaşılan aydınlatma değerleri beyaz renk için 140 Lümen/Watt gibi oldukça yüksek bir değerle floresant lambaları geçmiş bulunmaktadır, Bazı prototiplerde 180 lümen/watt oranına ulaşılmıştır. Boğaziçi Köprüsü'nde 2008 yılında yapılan ışıklandırmada da LED teknolojisi kullanılmıştır.
LEDler üzerlerine, yaydıkları ışığın frekansı ile aynı veya daha yüksek bir frekansta ışık düşürüldüğünde fotodiyot özelliği gösterirler. Bu özelliklerinden yararlanılarak elektronik cihazlarda tuş olarak da kullanılmaktadırlar.Makineler, TV ve monitörlerde de kullanılmaktadır.
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Mayıs 2017) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin)
|
Işık veya görünür ışık, elektromanyetik spektrumun insan gözü tarafından algılanabilen kısmı içindeki elektromanyetik radyasyon. Görünür ışık genellikle 400-700 nanometre (nm) aralığında ya da kızılötesi ve morötesi arasında 4.00 × 10−7 ile 7.00 × 10−7 m dalga boyları olarak tanımlanır. Bu dalga boyu yaklaşık 430-750 terahertz (THz) frekans aralığı anlamına gelir.
Işığın özellikleri arasında şiddeti, yayılma yönü, frekansı, kutuplanması ve vakumda 299,792,458 m/s olan hızı yer alır.
Işık da diğer elektromanyetik ışınımlar (EMI) gibi foton adı verilen "paketlerden" oluşur. Fotonlar dalgaların ve parçacıkların özelliklerini gösterir. Bu, fizikte dalga parçacık ikiliği olarak adlandırılır. Işığı inceleyen fiziğin alt dalı optiktir. Optik, modern fiziğin önemli bir araştırma alanıdır.
Işığın boşluktaki hızı yaklaşık 300,000 km/s'dir. (Tam olarak 299,792,458 m/s'dir).Tüm elektromanyetik dalgaların boşluktaki hızı da budur. Işık saydam maddelerin içinde boşluktaki hızından daha yavaş yayılır. Işığın bir madde içindeki yayılma hızı, o maddenin kırıcılık indisini belirler.
Elektromanyetik dalgalar birbirine dik olarak salınan elektrik alan ve manyetik alandan oluşur. Bu EM dalgalar frekanslarına (aynı zamanda dalgaboyuna; dalgaboyuyla frekans arasında c=λf ilişkisi vardır) göre çeşitli isimler alırlar. Bu isimler yandaki görselde görülebilir. İnsan gözü bu tayfın küçük bir bölümü olan görünür ışık kısmını görür.
renk | dalga boyu aralığı | frekans aralığı |
---|---|---|
kırmızı | ~ 700–635 nm | ~ 430–480 THz |
turuncu | ~ 635–590 nm | ~ 480–510 THz |
sarı | ~ 590–560 nm | ~ 510–540 THz |
yeşil | ~ 560–490 nm | ~ 540–610 THz |
mavi | ~ 490–450 nm | ~ 610–670 THz |
mor | ~ 450–400 nm | ~ 670–750 THz |
Işık, dalga boyuna göre göze farklı renklerde gözükür. Temel ışık renkleri, kırmızı, yeşil ve mavidir. Diğer renkler bu üç rengin karışımıyla elde edilir. Üç rengin birlikte varlığı beyazı oluşturur. Hiçbir ışığın olmaması durumundaysa siyah oluşur.
Güneş ışığı tüm renklerin birleşiminden oluşur. Bu ışık, bir prizmadan geçirildiğinde her renk farklı miktarlarda kırılır ve ortaya gökkuşağı gibi bir tayf çıkar. Bu olayı ilk kez Isaac Newton, Opticks isimli kitabında açıklamıştır. Bu deneyin ardından, tayftaki tek bir rengi tekrar prizmadan geçiren Newton, tek rengin herhangi bir değişikliğe uğramadan kırıldığını gözlemlemiş ve renklerin prizma tarafından üretilmediği, Güneş ışığının tüm renkleri içinde barındırdığı sonucuna ulaşmıştır.
Renkli ışıklar birbirlerinin üzerine düşürüldüğünde buna Toplama usulü karıştırma denilir. Buna göre;
Ancak bu sistem boyaların karıştırması farklı bir yöntemdir. Boyaların karıştırılmasına Çıkarma usulü karıştırma denilir.
Işığı ve ışığın maddeyle etkileşimini inceleyen fiziğin alt dalına optik denir. Gökkuşağı, kuzey ışıkları gibi ışıkla ilgili olaylar optik olaylar olarak adlandırılır. Işığın doğasından kaynaklanan birtakım olaylar vardır:
Yansıma ışığın bir yüzeye çarptıktan sonra geri dönmesidir. Her cisim ışığı yansıtır ve biz yansıya ışıklar sayesinde cisimleri görürüz. Işığı en çok yansıtan cisimler ise aynalardır. Yansıma olayı ilk kez Öklid tarafından açıklanmıştır. 1100'lü yıllarda İbnül Haysem yansıma yasalarını ortaya koymuştur.
Kırılma ışığın bir ortamdan başka bir ortama geçerken yönünün değişmesidir. Sudaki cisimlerin gerçektekinden daha yakında görünmesinin sebebi budur. Kırılma açısı 1621 yılında Willebord Snell tarafından hesaplanmıştır ve Snell Yasası olarak bilinir.
Kutuplanma, elektrik alan ve manyetik alandan oluşan ışığın pek çok düzlemde ilerleyen elektrik alanının tek bir düzlemle sınırlandırılmasıdır. Bu kutuplanmayı sağlayan filtreler güneş gözlüklerinde ve fotoğrafçılıkta kullanılır.
Bu madde Vikipedi standartlarına uygun değildir. (Haziran 2011)
|
Güneş'in ışık yayması şu prensiple alakalıdır; dört helyum atomu füzyon (nükleer kaynaşma) aşamasında açığa bir enerji çıkarır bu da şu an güneşin çekirdeğinde gerçekleşen bir olgudur. Bir nevi maddenin kendine uygulanan kuvvete şiddetle direnç göstermesidir. Madde enerjiye karşı koymaya devam ettikten bir süre sonra ısı yaymaya başlar ve sonrasında maddeyi oluşturan elektronlar yeterli enerjiye sahip olduklarında bağlı oldukları atom’un yörüngesinden kaçacak gücü bulurlar. Elektronlar yörüngelerinden koparken ortaya bir enerji boşalması çıkar. Bu ışık olarak nitelenir.
Standart ampulün çalışma mantığı da budur. Neon gazı ile doldurulmuş bir cam küre içine iki kutup arasına tungsten metali gerdirilir. Tungsten, üzerinden geçen elektrik enerjisi sonucu enerjiye tepki göstererek ışıma yapar. Tungstenin kaynama noktası çok yüksek bir metal olduğu için bu kuvvete karşı koyabilmektedir. Aksi halde metal erir ve ışıma sona erer. Şu an kullanılan tasarruflu lambalarda aynı mantıkla çalışır. Dairesel bir tüp içerisine xenon veya neon gazı sıkışıtırılır(gazlar sıkıştırıldıklarında atomlar arasındaki fiziksel mesafe daralır bu da daha sağlıklı bir ışıma demektir). İki kutup arasında belli mesafede bir yol oluşturulmuş olur. Elektrik verildiğinde elektronlar bir kutuptan diğer kutba ksenon gazı yardımı ile akarlar bu esnada gaz bu etkiye tepki gösterir ve ışır.
İnsan tarafından renklerin algılanması; ışığa, ışığın cisimler tarafından yansıtılışına ve nesnenin gözyardımıyla beyne iletilmesi sayesinde gerçekleşir. Bize ışık kaynağından gelen ışınlar gözümüze yansır ve bu ışınların sayesinde karşımızdakini rahatlıkla görebiliriz.
Göz tarafından algılanan ışık, retinada sinirsel sinyallere dönüştürülüp, optik sinir aracılığıyla beyine iletilir. Göz, üç temel birleştirici renk olan; kırmızı, mavi ve yeşile tepki verir ve beyin, diğer renkleri bu üç rengin farklı kombinasyonları olarak algılar. Renklerin algılanışı dış koşullara bağlı olarak değişir. Aynı renk güneş ışığında ve mum ışığında farklı algılanacaktır. Fakat, insanın görme duyusu ışığın kaynağına uyum sağlayarak, bizim her iki koşuldakinin de aynı renk olduğunu algılamamızı sağlar.
Tat alma, duyma, dokunma ve diğer duyularımızda da olduğu gibi, renklerin algılanışı da özneldir. Bir renk sıcak, soğuk, ağır, hafif, yumuşak, kuvvetli, heyecan verici, rahatlatıcı, parlak veya sakin olarak algılanabilir. Ancak bu tanımlama, kişinin, kültür, dil, cinsiyet, yaş, çevre veya deneyimlerinden kaynaklanır. Kısaca, herhangi bir renk, iki ayrı insanda aynı duyguları uyandırmayacaktır. İnsanları gama ışınına duyarlılıklarıyla da birbirlerinden ayırmak mümkündür. Doğrudan alınan güneş ışığı; %47 kızılötesi, %46 görünür ışık ve %7 morötesi ışınımdan oluşur.
Bu madde Vikipedi standartlarına uygun değildir. (Haziran 2011)
|
Keşfedilen ilk görünmez ışın, 1800 yılında William Herschel tarafından rastlantıyla bulunan kızılötesi ışınımdır. Herschel, güneş ışığını bir prizmadan geçirerek tayf renkleri olarak adlandırılan kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renkleri incelerken çok ilginç bir şeyle karşılaşır. Her rengin sıcaklığını ayrı ay
Bu kategoride ürün bulunamadı.